14 Ağustos 2011 Pazar

Mezarcı [Cemetery Lake], Paul Cleave


Pegasus Yayınları, 1. Baskı: Haziran 2011, ISBN: 978-605-4456-53-6

MEZARCI, şu sıralar kitapçıları dolaşanların ismine ve kapağına aşina olduğunu tahmin ettiğim bir gerilim romanı. Aslında MEZARCI Yeni Zelandalı yazar Paul Cleave’in ilk baskısını 2008 yılında yapmış olan üçüncü romanı, fakat Türkiyeli okurun beğenisine Pegasus Yayınları tarafından geçtiğimiz aylarda sunuldu. Yazarın uluslararası üne kavuşmasını sağlayan ilk romanı TEMİZLİKÇİ yine Pegasus Yayınları tarafından geçtiğimiz yıl basılmış.

Romanın kahramanı Tate, son zamanlarda Türkiye’de de POLİS ve BEHZAT Ç. gibi yapımlar sayesinde görmeye alışmaya başladığımız türden bir anti-kahraman, kayıp ve umutsuz bir eski polis/yeni özel dedektif. Henry Martins isimli banka müdürü iki yıl önce öldürülmüştür, fakat kızı hariç kimse – polis dahil – Martins’in öldürülmüş olabileceğine ihtimal vermemiştir. Kızının üvey annesini cinayetle suçlaması polisin dikkatini yalnızca kadının ikinci kocasının zehirlenerek ölmesi sonrasında çeker ve Martins’in cesedinin mezarından çıkartılıp kontrol edilmesine karar verilir. Fakat mezarın açılması sırasında görevli bulunan özel dedektif Tate’i bir değil iki sürpriz birden beklemektedir. Tabutta Martins’in bedeni yerine genç bir kadının cesedi bulunmakta, mezarlığın yanına kurulduğu gölde ise üç ceset yüzmektedir.

MEZARCI sürükleyici bir konuya sahip ve hikayenin Tate’in ağzından anlatılması karakterin hislerinin ve eylemlerinin arkasındaki duygu ve motivasyonların okur tarafından dolaysız biçimde hissedilmesini sağlıyor. Tate’in tipik kahraman niteliklerine sahip olmaması ve ahlaki ikilemleri kimi okuyucu açısından özdeşleşme sorunu yaratabilir, fakat “kötü ana karakterlere” gittikçe daha fazla alışan Türkiyeli okurun bu ikilemlerden keyif alacağını düşünüyorum. İlginç bir detay ise kitabın İngilizce orijinalinin şimdiki zaman kullanılarak yazılmış olmasına rağmen Türkçe çevirisinde geçmiş zamanın tercih edilmiş olması. Halbuki örneğin Ahmet Ümit de aynı tekniği İSTANBUL HATIRASI’nda kullandı ve başta tuhaf gelse de okuru anlatıcıya bir adım daha yaklaştırması bakımından etkiliydi.

Türe önemli bir yenilik katmamakla beraber, MEZARCI, sürükleyici konusu, son ana kadar okuyucuyu tahmin ettiren hikayesi ve hiçbiri sütten çıkmış ak kaşık olmayan karanlık karakterleri ve atmosferiyle her korku/gerilim takipçisi tarafından okunmayı hakeden bir gerilim romanı. En azından kendi adıma şu kadarını söyleyebilirim ki, MEZARCI beni Cleave’in diğer romanlarını almaya ve okumaya itecek kadar iyi. Karakterlerin yaşadığı ahlaki ve duygusal çelişkilerin hikayenin gölgesinde kalması ve Tate hariç diğer karakterlerin yeterince derinleşememesi bir eksi, fakat Cleave yine de karizmatik ve karanlık bir ana karakterle hikayeyi ayakta tutmayı başarıyor.

Not: 3 / 4

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Şeytanı Gördüm (2010) [I Saw the Devil, Akmareul boatda]

Battle not with monsters, lest ye become a monster, and if you gaze into the abyss, the abyss gazes also into you.

Friedrich Nietzsche


“İntikam soğuk yenen bir yemektir” sözü sanıyorum Türkçedeki yerini aldı, artık eskiden olduğu kadar eğreti durmuyor ağızlarda. ŞEYTANI GÖRDÜM, bir intikam filmi, fakat intikamın ne tür bir yemek olduğu veya en güzel nasıl tüketilebileceği konusunda farklı bir bakış açısı sunuyor.

Filmin konusu son derece sade: Nişanlısı seri katil Kyung-chul (Choi Min-sik) tarafından öldürülen gizli ajan Kim Soo-hyeon (Byung-hun Lee) adaleti kendi elleriyle sağlamaya karar verir ve Kyung-chul’un peşine düşer.

Konu bu derece sade olmakla beraber, ŞEYTANI GÖRDÜM izleyiciyi filmin ilk yarısında dahi şaşırtmayı başaracak derecede merak uyandırıcı ve intikam filmleri arasında özel bir yere oturacağını garantileyen seçimlerle hikayeyi sürdürüyor. Seri katil Kyung-chul’u canlandıran Choi Min-sik’in performansı – kendisini daha önce bir başka başarılı Güney Kore yapımı intikam filmi OLD BOY’un başrolünde izlemiştik – kusursuz ve tüyler ürpertici. Filmin yönetmeni Türkiyeli korku/gerilim izleyicisinin çok iyi bildiğini tahmin ettiğim A TALE OF TWO SISTERS filminin yönetmeni Jee-woon Kim – bu dahi filme bir şans vermek için başlı başına bir neden. Bununla beraber, iki film arasında bir benzerlik bulunduğunu söylemek güç, dolayısıyla A TALE OF TWO SISTERS benzeri bir film izleyeceklerini düşünerek sinema salonlarına koşanlar aradıklarını bulamayabilir.

Filmin bana kalırsa en etkileyici yönü intikam filmlerinin geleneksel olarak çizdiği ve genellikle son derece net olan iyi ve kötü arasındaki çizgi ile oynaması ve bunu yaparken “kötülükle/şeytani olanla mücadele” kavramını sorgulaması.

Tabi şunu da belirtmek gerekiyor; film intikam kavramını sorgularken bazı izleyiciler için aşırı gelebilecek oranda şiddet kullanıyor. Filmde bulunan fiziksel ve cinsel şiddet rahatsız edici, fakat amacın zaten bu olduğu düşünülürse film aşırı şiddetin rahatsız etmek değil eğlendirmek amacıyla kullanıldığı Amerikan Slasher’larından farklı bir kategoriye giriyor.

Filmin süresi 144 dakika ile oldukça uzun kabul edilebilir. Özellikle son derece hızlı giden ilk yarıdan sonra ikinci yarıda temponun bir iki istisnai sahne hariç düşmesi özellikle sonlara doğru yorucu hale gelebiliyor ve bu durum film açısından bir eksi oluşturuyor. Bunun haricinde her şeyi katarak değerlendirecek olursak, ŞEYTANI GÖRDÜM hem sinematografik açıdan hem de düşündürdükleri bağlamında başarılı bir intikam temalı gerilim.

3.5/4

Bir Korku Blogu olarak “Cadı Tahtası”

Bir süredir kendi haline bırakmış olduğum blogumu içerik açısından köklü bir değişiklikle beraber yeniden canlandırmaya karar verdim. Blogun önceki halinin dağınık ve tam olarak kime hitap ettiği ve ne ile ilgili olduğu belli olmayan bir yapıda olması uzun vadede benim de yazmak istediğim şeyler konusunda kafa karışıklığı yaşamama ve blogu hepten terk etmeme neden oldu.

Bundan sonra, cadı tahtası, uzun zamandır bir okur ve izleyici olarak ilgilendiğim bir alanda, korku sineması ve edebiyatı alanında hem güncel eserlerin, hem klasiklerin, hem de zaman zaman bu alanda üretilen akademik eserlerin incelendiği bir blog olarak hayatına devam edecek.

Bu sefer daha sürekli ve doyurucu ve ne istediğini bilen bir online yayın yaratacağıma inanıyorum. Şimdiden geleceğin potansiyel takipçilerine teşekkürler.