Bir kaç ay önce Kızılay’dan taksiye bindiğimde, klasik olarak konuşmaya hevesli bir taksiciye denk geldim. Memleket meseleleriyle ilgili elbette herkesin söyleyeceği bir şeyi, bir fikri var. Uzun uzun Tayyip Erdoğan, ABD, Kürt meselesi, Ermeniler vs konularda derdini anlatmaya çalıştıktan sonra Tayyip Erdoğan’a hitaben şöyle söyledi: “Sana ne Kürtten Ermeniden, sen fabrika kur!”
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP 33. Kurultayı’ndaki konuşmasıyla ilgili olarak Mehmet Ali Birand’ın sürekli olarak dikkatleri çekmeye çalıştığı şey Kılıçdaroğlu’nun ağzından neden “laiklik” ve “Kürt” sözcüklerinin çıkmadığıydı. Birand bunu o kadar çok tekrar etti ki, eminim bazı insanlar “tamam canım ne var bunda” diyerek tepki göstermiştir. Bana kalırsa Birand’ın tespiti, Kılıçdaroğlu’nun bütün konuşmasının özüne işaret ediyor.
Gerçekten de, neden Kılıçdaroğlu’nun ağzından bir kez bile “laiklik” ve “Kürt” sözcükleri çıkmadı? Bunun sebebi, Kılıçdaroğlu’nun başta anlattığım taksi şoförü hikayesindeki toplumsal tepkiyi ve talebi çok iyi kavramış olmasıdır.
Kılıçdaroğlu ve ekibi, Türkiye’de esnafın, işçinin ve memurun neyi duymak istemediğini ve neyi duymak istediğini gerçekten çok iyi çalışmış ve ona göre bir metin hazırlamış. İnsanlar yalnızca “Kürt”, “Ermeni” gibi sözcüklerden değil, “laiklik”, “rejim”, “şehit” gibi sözcüklerden de bıkmış durumda. Bunları umursamadıkları ya da nefret ettikleri için değil, Türkiye siyaseti son 8 yıldır bu çerçeveye sıkışıp kaldığı için, yoksulluğun, işsizliğin, gelir adaletsizliğinin dert edilmeden yalnızca retorik olarak kaldığı için.
İşte bu noktada, devreye Kılıçdaroğlu’nun ekonomizmi girdi. Ahmet Altan’ın 23.05.2010 tarihli yazısında memnuniyetsiz bir biçimde işaret ettiği, Birand’ın vurgulamak istediği fakat izlediğim kadarıyla açıkça adını koymadığı nokta, Kılıçdaroğlu’nun ekonomizmidir. Ekonomizm, bütün sorunların kaynağının ekonomik olduğuna duyulan inançtır. Kılıçdaroğlu’da halka, bütün sorunların yapacağı ekonomik hamlelerle zaten kendiliğinden çözüleceği mesajını vermiş, “biz fabrika yapacağız” demiştir. Bu söylem benimle görüşlerini paylaşan taksici arkadaşı kazanır.
Ahmet Altan, yazısında, Kılıçdaroğlu’nun mealen şöyle söylediğini belirtmiş: “Size biraz ekmek, biraz para verelim, siz bu sistemi değiştirmekten vazgeçin”. Altan burada Kılıçdaroğlu’nun ekonomizmini doğru tespit ediyor, fakat yaptığı vurgu, bir bütün olarak değerlendirildiğinde aceleci bir değerlendirme gibi duruyor. Ekonomist vurgunun diğer bütün vurguların üstünü kapatacağı, onları önemsiz kılacağı açık; fakat bunun zorunlu olarak olumsuz gelişmelere gebe olması gerekmiyor.
Kılıçdaroğlu ekonomizmi diğer bütün sorunları gölgelemek için bir retorik olarak kullanabilir, bu bir risktir; fakat farkedip işaret edebileceğimiz, eleştirebileceğimiz, “dediğini yapmadın” diye suçlayabileceğimiz bir olasılıktır. Tahmin ediyorum ki pek çok insan bu riski almaktan geri durmayacak.
İyi olasılığa bakarsak, Kılıçdaroğlu ekonomizmi yalnızca ekonomizm olmaktan çıkartıp, “fabrika yapmak” ile (ki vaatleri arasında bulunan “Doğu’ya fabrika kurana sıfır faizle devlet kredisi” bile başlı başına önemlidir) diğer pek çok toplumsal ve siyasal sorunu çözmeyi aynı potada eritmeyi başarabilir.
Hangi olasılığın daha yüksek olduğunu anlamak için biraz beklemek ve gelişmeleri takip etmek gerekiyor. Kemalistlerin “devrim oldu” heyecanına da, Altan’ın olumsuzluğuna da “biraz zaman” diye cevap vermek durumundayız.